“Sanatçı görünmeyeni görünür kılandır.” diyor Paul Klee. Görünmeyenin görünür olması öylesine etkileyici bir sürprizdir ki, buna muhatap olan insan, kendinde bir ayrıcalık bulur ve kıvanç duyar. Bir tür ödüldür bu, sanatın kendini göstermesi ve gizemli varlığının karşısındakinde yansıması haz verici bir olaydır. Onun için sanat muhatabı, tekrar tekrar bu hazzı yaşamak ister, sanat barındıran eseri tekrar görmek, tekrar dinlemek, tekrar izlemek, okumak ister. Eserle her karşılaşma gizli bir varoluşun sezgisine ulaştırır, görünmeyen ama özlenen ruh, her görüşmede yeni bir yüzle çıkar.
Ali Rıza Akalın her tarafta var olan ama hiç görünmeyen ruha, ruhun yüzlerine ışık pencerelerinden bakar. O ışığı terbiye eden fotoğrafı, ışığın içinde eridiği teknik olanaklarla bambaşka bir araç olarak kullanır; kendine özgü yöntemler bulur, görünenlerdeki görünmeyen ruhu açığa çıkmaya razı eder.
Ali Rıza Akalın sanat-ruh ikilisinin her objede, her manzarada, her harekette ve her anlık olayda var olduğunu ışığın sonsuz renk, çizgi ve form imkânlarını yeniden yorumlayarak kanıtlar. Bir araya gelen renklerin, çizgilerin ve formun, muhatap seyircide, uygunluktan duyulan tamamlanmışlık, karşıtlıkta yaşanan endişe, çoğulluğun verdiği doygunluk hissi, aykırılığın getirdiği gariplik duygusu, güzelin düzendeki gücü gibi zor anlamlı ifadelerle, sözelliğin kullanılmadığı toplantılarda konuşulur.
Ali Rıza Akalın fotoğrafları, yalnız bir görsel sanat üslubunun işaretlerini taşıyan aracılar değil, insanın engin iç aleminin şölenini de anlatan ışık hikâyeleridir.
Ali Rıza Akalın Ankaralıdır; ama sosyal faaliyetlerine baktığınızda onu her kentli, her yöreli gibi görürsünüz. Açtığı kişisel sergiler yanı sıra katıldığı fotoğraf faaliyetleri, yetiştirdiği öğrenciler derin sanatkarlığının şahitleri olmuşlardır. Artık ışığın ve onu yakalayan tekniğin ustası olarak, görüntünün ruhu ile yaptığı doyulmaz oyun zevki, hem fotoğraf hem resim sanatının birleşik eserleriyle duyulmakta, yaşanmaktadır.
