GÖNÜL DAĞI

İkinci sezona uzanmış olan TRT 1 Televizyon’un drama dizisi “Gönül Dağı”, bir zamanlar görüp de unuttuğumuz bir rüya gibi karşımıza çıkıyor; öyle bir rüya ki, herşey gerçek ve şimdinin. Üzerinde yaşadığımız bu gezegende, karşı karşıya olduğumuz yaşam görüngüleri tesirinde, kendimizi adeta bir animasyon figürü gibi hissettiğimiz bu zamanda, aslında içinde can olan ve küçük bir darbe ile ezilip dağılacak kadar hassas biyolojik varlıklar olduğumuzu birden hatırlıyoruz.

Gönül Dağı, büyük ve yumuşak, pamuksu bir ruh öbeğinden sağılan ve hayat örekesinde bükülüp sarılan bir ip yumak misali kaderimizi düşündürüyor. Kâh çözülüyor, kâh tekrar sarılıyor, bazen kopacak kadar geriliyor yaşam ipimiz. Bize sanki ezelin derinliklerinde kalan geçmişi çekip getirerek bugünün zamanına bağlıyor. Giydiğimiz her bedende hakkedilmiş özlem ve sevdalarımızın yangısına dalan, her dalışta gönlü dağlanan, her ah çekişte gönül dağından kayalar kopan bizi anlatıyor. Hayata bir bozkır penceresinden bakıyor Gönül Dağı, boşluğun berrak ışığında netleşiyor gerçek dostluklar, arkadaşlıklar, kardeşlikler. Kâh zamanın sert koşulları karşısında bir çocuk kadar saf ve bilmez kalıyoruz, kâh sabırla kazanılmış olgunluğumuzu kullanıp gerçeklerin acıtan köşelerini aşındırıp yuvarlıyoruz. Öyle veya böyle, yoluna koyulduğumuz sonsuz gidişte, gene de rastlayıp bilindik birinin başkalığı karşısında şaşırıp, “insan, insan nedir?” diye sorguluyoruz. Kaçınıp illet tehlikesinden, yedi uyuyanlar gibi kapanıp bir mağraya, uzun uykularla uyuyup aydınlığa uyanmak istiyoruz. Güneşin ışığını doldurup bir eleğe, ebedi uykusundaki yarin mağrasına atıp kör karanlığı aydınlatmaya koşuyoruz. Uçmaya uçak yapıyoruz, kaportamızı sağlamlıyoruz; bir gün sarsılıp gürleyince gönül dağı, kayalar gibi kopup yuvarlanıyoruz.

Mustafa Çiftçi’nin Anadolu’ya özgü konuları içeren hikâyelerinden yola çıkılarak yazılan “Gönül Dağı” senaryosu, Ferhat Eşsiz’in yapımcılığı ve Yahya Samancı’nın yönetmenliği ile televizyon ekranına geliyor. Karakterler ve çevre, müslüman olup Arapçıl olmadan, batılı olup Fransızlaşmadan tam bir Türk kimliği ile ortaya çıkıyor, böylece Türk ruhuyla candanca bağ kuruyor. Geniş bir oyuncu kadrosu var, rollerin gerektirdiği davranışlar mükemmellikle sergileniyor. Çekimler İçanadolu’nun bir ilçesi, Gedelli’de ve Sivrihisar’ın insanı yadırgatan kayaları altında uzanan bozkırında yapılıyor. Yapımın ruhuna uygun çekim ölçekleriyle ışık, insanın içine işleyen adsız bir duygu aşılıyor. Hiç dinmeyen Anadolu müziği, yapımın tesirini körüklüyor. Sanki gerçek dışı bir gezegende sürüyormuş gibi algılanan hikâye, aslında bugünün olaylarından örülüyor. Anadolu’nun yalın ve saf dokusunda üç yeğen, naiv fakat işlevsel ideallerini mucitçe gayretlerle gerçekleştirmeye çalışıyorlar; her karakter, dağ gibi gönüllerle sevgili, samimi, doğal davranışlarla hem düşündürüyor hem eğlendiriyorlar.

Gönül Dağı konuları, zaman zaman acıklı ve hüzünlü olmasına rağmen, insanı saran bir olumluluk ve mutluluk içeriyor. Bu da muhataba, güncelde aranan ama bulunmayan bir tadı ve hazzı yaşatıyor.