Öğretmen yetiştiren kurumlarda “formasyon dersleri”, öğrenme durumunda olan kişiye bir şey “nasıl öğretilir” sorusunun cevaplarına odaklanır. Yıllarca öğrencilik ve sonra yüksek eğitimde öğreticilik yapmış bir insan olarak “nasıl öğretilir” sorusu ve cevabı üzerinde çok düşünmüşümdür. Öğrenimde yalnız formasyon derslerinin görülmüş olmasının yeterli olmadığını, öğreten kişi ile öğretiyi alan kişi arasında çok daha etkin bir ruh halinin doğması gerektiğine inanırım. Bu ruh hali öğrencinin yaşı ile çok ilgilidir. Okullar bundan dolayı çocuklar için, gençler için, orta yaşlılar ve yaşlılar için ayrı metotlar ve ayrı davranış biçimleri ile yüklenmiş eğitim planları ve müfredat ile farklılaşır. Örneğin, bir ilkokul öğretmeni nasıl bir yol-yordam kullanmalı, nasıl bir davranış tarzı sergilemelidir ki, çocuğun henüz dünyaya getirdiği cennetsi hayal ve düşüncelerini planet dünyanın kesinkes uyulmasını beklediği kalıplarına giderek alıştırsın. Bunun için çocuklarla ve henüz büyüme çağına adım atmış gençlerle öğretim serüveni içine girmiş öğretmeni takdir eder, uğraşım sırasında nasıl hassas bir yoklamayla karşılarındaki öğrenci ruhunu keşfetmeye çalıştıklarını sezer, gıpta ederim.

Kendi öğrencilik zamanlarımda üstlendikleri misyonu hakkıyla yerine getiren çok değerli öğretmenlerim oldu. Arada aracılık eden ruhun akla ve hafızaya nasıl büyülü bir tesir bıraktığını, üzerinden çok yıllar geçmiş olmasına rağmen hâlâ fark ederim. Ayrıntıları, formülleri tam olarak hatırlayamasam da, bir şaman ayini gibi geçen derslerin içinde eklenerek ilerleyen, birbiriyle ilintili bilgi zincirinin birçok halkasını hatırlıyor ve biliyor olmaktan kıvanç duyarım. Sonraki öğreticilik yıllarımda hiçbir zaman mükemmelliğe eriştiremediğim öğretme becerisinde, görünmez temelde yayılıp güçlenerek öğrenciyi saran ruhsal niteliklerin, ‘bilgiyi hazmetmek ve inanmak’, ‘bilgiye ilişkin gerekçeleri fark etmek ve vurgulamak’ ve belki en önemlisi, ‘öğrencinin anlayacağına inanarak davranmak’ olduğuna sezgiyle vardığımı söyleyebilirim.